Tarla Kuşuydu Juliet, vah vahhh:))

Juliet sen bu hallere düşecek miydin, peki sana ne demeli Romeo, yakıştı mı o göbek :) Müzikalle başladık, müzikalle devam ediyoruz bu sezona. "Tarla Kuşuydu Juliet", komik, eğlenceli ve zaman zaman seyirciyi de içine alan bölümleriyle gidilesi bir oyun. Ayrıca William Shakespeare rolünü başarıyla oynayan Çağlar Çorumlu, şu an yeteri kadar tanınmasa da mutlaka yıldızı parlayacak bir oyuncu. Şehir tiyatrolarında gittiğimiz ve beğendimiz tüm oyunlarda çok iyi performans sergiledi.

Bir Kıtadan Öbür Kıtaya Avrasya Maratonu 2009



İstanbul Boğazı'nın demirbaşlarından biri olan Boğaziçi Köprüsü'nü yürüyerek geçmek, üstünde dilediğin kadar boğaz-köprü manzaralı resim çekmek hayal gibi gözükse de Avrasya Maratonu ile mümkün;) Eeee fırsat bu fırsat, yaptırdık kayıtlarımızı.


Koşu, Feshane'ye uzayan bir telaşla başladı bizim için. Çiplerin nerden nasıl alınacağını hiç takip etmediğimiz için, maratona bir gece önce başlayarak Feshane'de aldık soluğu. Saat 21:30 da bir biz vardık bir de fuar standlarını toplayan çalışanlar. Son düzlükte yaptığımız bu atakla çiplerimizi ve Ata Demirer'i ortalama maraton koşucusu şablonu kabul ederek hazırlanmış olan L beden T-shirtlerimizi aldık ve tuttuk evin yolunu. Yağmurlu Pazar sabahına uyandığımız Ümraniye, soldan soldan "boşver koşuyu, uyu gitsin, ne işin var" diyordu. Şimdi uyusam bir sene daha bekle durrrr. Sağ taraftan yaklaşan sözü dinledik. Sandiviçler hazır mı, hazır. Giy t-shirtleri. Çipleri kontrol et, doğru Altunizade Köprüsü'ne. Saat sabahın 9:15'i. Boğaz Köprüsüne giden yol en kalabalık günlerinden birini yaşıyor. Her yer "Halk".

Vakti geldi, Halk Koşusu başlıyorrr. Gerçi Start noktasına gitmek bile 20 dakikamızı aldı ama buna değer. Sabit bir kalabalık var köprü üstünde, yaklaştıkça nedenini anlıyor insan. Bu nasıl heybet, nasıl güzellik, manzara. Soluna bakıyorsun gözünün alabildiği kadar İstanbul; Kız Kulesi, Sultan Ahmet, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı ve değerli taşlarla süslü köprünün göğsüne konmuş Ortaköy Mecidiye Cami, sağına bakıyorsun gözünün alabildiği kadar İstanbul; Galatasaray Adası, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Kuleli ve köprünün yakasındaki danteli andıran Beylerbeyi Sarayı. Bir açan bir kapanan her karesinden başka mevsimleri, başka duyguları yaşatan bu dakikalar "Avrupa Kıtasına Hoşgeldiniz" ile bambaşka bir boyut kazanıyor. Hedef Beşiktaş İnönü Stadyumu. Ne büyük zevk, trafiğinden ötürü bir yerden bir yere gidilemeyen Barbaros Bulvarı'nın ortasından elini kolunu sallaya sallaya gezmek.

Dolmabahçe'nin heybetli ağaçları altındaki kırmızı halıdan geçip, FINISH çizgisinde çipini öttürmek. Netice de 752 çipli katılımcı arasından 691 ve 692. sıraları kaptık:) Bitmedi, aldık madalyamızı, sertifikamızı doğru menemen yemeye. Kolay mı 8 km koşmuşsun, pardon yürümüşsün :)

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz!

1 Ekim'den itibaren Şehir Tiyatroları perdelerini yeniden açtı. Gittiğimiz ilk oyun "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" müzikali. Oldukça güzel bir oyun. Ağlanacak halimize güldüren tarzdan :) Ayrıca Turkcell 3G reklamlarından tanıdığımız Nuri karakterinin yani Yaşar'ın (Mert Turak) performansı izlenilmeye değer gerçekten. Tavsiye edilir ...

Ver Elini Beykoz-Yuşa Tepesi-Riva

Haftasonu Beykoz korusunda arkadaşlarımızla yaptığımız güzel kahvaltının akabinde yolumuz yedi tepe İstanbul'un sakin ve huzurlu ortamıyla bizi cezbeden Yuşa Tepesi'ne düştü.




Verdiği manevi hazzın yanında boğaza ve Karadeniz'e aynı açıdan hakim olan bu tepede taze meyve ve yöresel ürünleri tatmak da mümkün. Özellikle dağ çileği görüntüsüyle insanın ağzını sulandırıyor. Buraya kadar gelmişken Yoros Kalesi'ne uğrayarak manzarayı bu tarihi kalenin surlarına oturupta izlemenin keyfi mutlaka yaşanmalı.

Yazdan kalma bu sonbahar gününde satılık ev arama aktivitesinin yerine Riva'ya giderek yarım kalan yaz tatilimizi tamamlamak istedik. Dağ çilekleri ve böğürtlenlerin arasında Riva'yı ararken yol bizi Anadolu Feneri'ne götürdü. Balık ağı ören köylülerden buranın İstanbul'un sonu olduğunu öğrendik :)

En sonunda Riva'yı bulduk. Yöreye adını veren Riva deresinin Karadenizle kucaklaştığı yerde denize girenleri görmek bizde yazın henüz bitmediği hissini uyandırmıştı. Taa ki şu an şakır şakır yağan yağmura kadar...

Mantar Kurabiye (Mantarlı Değil :))

Eylem'in ısrarları neticesinde girdim internete 'mantar kurabiye' tarifini aradım. Ertesi gün aldığım yorumlar mı? Hmmmm, eline sağlık çok güzel olmuş:) İşte tarifi;

Mantar Kurabiye

Malzemeler:
1 paket margarin
2 adet yumurta
400 gr Mısır Nişastası (2 paket)
1 su bardağı pudra şekeri
1 su bardağı un
1 paket Kabartma Tozu



Yapılışı:
2 adet yumurtayı,1 paket oda sıcaklığında margarini ve 1 su bardağı pudra şekerini karıştırıyoruz. Daha sonra mısır nişastasını,1 su bardağı unu ve 1 paket kabartma tozunu harcımızın içine ekliyoruz. Ele yapışmayacak kıvamda bir hamur elde edene dek yoğuruyoruz.

Fırın tepsisine yağlı kağıt seriyoruz. Hamurdan ceviz iriliğinde parçalar koparıp elimizde yuvarlayarak şekil veriyoruz. Tepsiye diziyoruz. Yuvarlak küçük bir şişe kapağını kakaoya batırıyoruz (ben tuzluk kapağımı kullandım). Sonra küçük hamur topunun üzerine bastırıyoruz. Önceden ısıtılmış orta ısılı fırında (175 derece) kurabiyelerin üzeri çok hafif pembeleşene dek pişiriyoruz. Afiyetle yiyoruz...

Hello World :)



Merhaba,

Bizden ortaya karışık birşeyler olsun istedik. Biraz yeme-içme, biraz gezme-tozma.

Pınar&Erkan
 

Design in CSS by TemplateWorld and sponsored by SmashingMagazine
Blogger Template created by Deluxe Templates